En Çok Aydınlatanlar.

27 Eylül 2011 Salı

Turks and Caicos Adaları Üzerine


Çoğumuz bu ülkeyi Msn'e kaydolurken uyruk seçme kısmında gördük. Çünkü öyle bir ada ki, Atlas Okyanusu'nda, taa bizim Jack Sparrow abimizin memleketi olan Karayip'de yer alan bir ada ve de başkenti Grand Turk. (Garipsenecek bir durum olmadığını iddia eden entel piç, sen okuma yaprağım.)

Lisede bize ''Osmanlı doğal büyüklüğüne ulaşmıştı, artık ondan sonrasına gidemezdi'' derken, bir baktık ki, Karayipler'de başkenti Grand Turk olan bir ada. Bayrağı eskiden şöyleymiş efendim.
Ancak tabii ki, bizim Güneş'i bile batırmayan devletimiz Britanyalılar, burayı da sömürgesi haline getirmiş. (Amlarına koyayım ben onların çok ayıp ediyorlar.) Bayrağında daha sonra bir değişiklik olmuş ve son olarak şu hale gelmiş.
(Bu nasıl bayrak .mına koyim dediğinizi duyar gibiyim, hehe)

Bayrakta bizim dikkat etmemiz gereken şey ise sarı armanın alt kısmında yer alan, bitkidir. Bitkinin tepesinde bulunan o kırmızı hede, fese benzetildiği için, adanın adı böyle olmuştur şeklinde bir rivayet vardır. (2. Mahmut sağolsun.) O bitkiyi canlı görmek isteyenler için,

(Umarım şapka kanunundan sonra şapkayı değiştirmemiştir hehe, iğrencim biliyorum.)

Bir diğer rivayete göre ise, 15. yy'da Kemal Reis gibi denizciler burada kısa aralıklarda yaşamışlardır. ( ccc üşüyoruz reis ccc muhabbeti yapmak isterim ama fazla kusmamanız için yapmıyorum.) Zira (zirayı cümle içinde kullanınca havalı oluyormuş harbi) İstanbul'un Fethi'nden sonra birçok Türk denizcinin Atlas Okyanusa açıldığını biliyoruz.

Ancak asıl garip durum, Piri Reis'in çizdiği haritadadır. Zira Piri Reis bu adayı kayık şeklinde çizmiştir. (kayık-caicos, çaktın?) Şöyle bakarsanız;

Diğer bir rivayete göre ise, 17. ve 18. yy'larda ada korsan adası şeklinde kullanılmaya başlanmıştı ve bu korsanlar adayı saklanmak ve gemileri vurmak için kullanıyorlardı. ( Jack Abi'ye selamlar bu arada.) Osmanlı ise, önceki dönemlerde Akdeniz'i kontrolü altında tutuyor ve Türk korsanlar Avrupa gemilerini korkutuyorlardı. ''Türk Adası'' , '' Korsan Adası'' şeklinde kullanılmaya başlandı. Bu arada Karayip'de açtığımız çığır için;

Adaya gönderilen mektupların bir kısmı ilk önce Türkiye'ye gönderilmiş, Türkiye ise bunları Turks and Caicos Adaları'na geri gönderiyormuş. Hatta adada, ''Mektubum önce Türkiye'ye ziyarete gitti, sonra buraya geldi esprileri yapılıyormuş. ( Kaynak: Gösteremem çünkü şu an üzerine oturuyorum, hehe )

Adada, ıstakoz ticareti yoğun olduğu için, bayrağında ıstakoz da var zira. (ziraya dikkat efendim.) Ulan biz de olsa demek ki, Antep fıstığı , Koç ve Sabancı'dan Ay- yıldıza sıra kalmıcaktı amk.

Adanın Türk olduğunun diğer ispatı ( kaynak yine götüm), resmi internet sitesidir.
http://www.turksandcaicos.tc/ ( tc'ye dikkat, adamlar anlatıyor işte.)

Adaya gitmiş Türklerin başına böyle olaylar gelmiş olacak ki, artık adada Türkler bulunmamaktadır. (Belki de hala vardır, kaynak aşındı iyice, böyle giderse 20 ciltlik bir ansiklopedi çıkarabilirim, hehe )

Evet mösyöler ve madamlar, Müneccimbaşı Heredot Efendi Yavru Vatan'dan bildirdi.





24 Eylül 2011 Cumartesi

Lenin, Çarlık Rusya'sını Nasıl Çökertti?



Şubat ayının başlarına henüz girilmişti. Rusya'da işler eskisi gibi güzel gitmiyordu. Aslında herkes bu durumun farkındaydı. Ancak zaten sefalet çeken halkın elinden de bir şey gelmiyordu. Bir kişi vardı. O zamanlar şimdiki gibi ünlü olmayan bir kişi. Adı Lenin. Vladimir Lenin. Karanlıkta erimiş karların olduğu bir kaldırım taşının üstüne elinde içinde ne yazdığını kendisinen başka kimsenin bilmediği kağıtlar vardı. Bir elinde sarma sigara, yerde, sol ayağının yanında ise bir ''Stolichnaya'' adlı vokta duruyordu. Ancak şişe hiç açılmamıştı. Etrafına bakındı. Onu kimsenin izleyip izlemediğini merak ediyordu. Cebinden çakmağını çıkardı ve elinde tuttuğu kağıtları ateşe verdi. Kendinden emin adımlarla yola koyuldu. Onu, o an biri görse, sadece karanlıkta ilerleyen bir adamın silüeti derdi.

Ancak öyle olmayacaktı. Lenin, şehirde en çok arananlar listesinin başını çekiyordu. Lenin karanlık yolda ilerlerken az ileride Kremlin Sarayı duruyordu. Elinde açılmamış votka şişesi ve sigarasıyla ağır adımlarla saraya doğru ilerliyordu. Baykuşlar olacakları önceden anlamış olacaktı ki, acı acı ötüyorlardı. Ötüşleri geceyi yarıp, kim bilir belki çarın bile kulağına gidiyordu. Lenin artık saraya yaklaşmıştı. Karanlıkta sarayın renkleri belli olmuyordu. Hatta Lenin'e o renkler kan kırmızı gözüküyordu. Sarayın kapısına kadar geldi. Kapının önünde bir yazı vardı. Lenin ne olduğunu, o yazının neden oraya asıldığını anlamamıştı. Kapıda şöyle yazıyordu; '' Kapıyı kapatmayan prostat olur inşallah!''. Lenin içeri girmek için kapıyı açmaya yeltendiğinde kapının yanındaki muhafızları görmüştü. Kaçmak yerine sarayın zilini çaldı. Muhafızlar onu görür görmez üstüne atladılar. Ancak Lenin onların gözünün içine bakarak, gayet samimi bir şekilde '' Çarla konuşmam gereken, memleketimizi ilgilendiren çok önemli bir konu var bırakın gireyim içeri'' dedi. Muhafızlar o an başlarını öne eğdi ve buyrun dedi. Lenin sarayın uzun koridorlarından ilerliyordu. Gözünde en ufak bir korku işareti yoktu. Çara önceden haber verilmiş olacaktı ki, içeride neredeyse yüz kişilik bir çevik kuvvet ekibi vardı. Ellerinde biber gazlı silahları bile vardı. Megafonu tutan polis, 2. Nikolay'ın hemen yanında duruyordu. Lenin, Çara gözlerini dikti ve sahte bir gülümsemeyle '' Merhabalar yoldaş'' dedi.
''Yoldaş mı? O ne lan?'' dedi Çar. Lenin yine gülerek,
''Ağzımdan öyle çıktı işte efendim bilmiyorum.'' dedi. Çar'ın kafası karışmıştı.
''Efendim mi? Efendini yiyeyim lan. Ne diyorsun lan sen? Ne işin var burada? Bana ne haberi vereceksin?'' dedi. Lenin hiç paniğe kapılmadan, elini montunun cebine götürdü. Ancak çevik kuvvet ekibi hemen silahlarını ona doğrulttu. Megafonu tutan polis, ''Sakin ol ve elindeki o şeyi yavaşça yere bırak!'' diye bağırıyordu. Lenin hızlıca cebindeki votka şişesini çıkardı. Herkes şaşkın bir gözle ona bakıyordu. Lenin, Çara bakarak,
''Bİr iki duble atalım ama önce değil mi?'' dedi. Cümlenin bitmesiyle 2.Nikolay'ın kahkası bütün Rusya'da duyulabiliyordu. Gülmekten gözlerinden yaş geliyordu.

''La amuğa kodumun malı, sen beni deli mi sandın? İçine kattın zehiri, dayıcan bana di mi?'' dedi. Lenin, ''hayır'' anlamında başını salladı. Ve çarın kendisine inanmasını istediği için votkayı açıp, yukarı kaldırdı.
''Şerefinize, çarım.'' dedi. (Çarımı vurgulayarak.)
Kimse anlayamadan votkanın çok büyük bir kısmını bitirmişti Lenin. Herkes şaşkınlık içerisindeyken, Lenin Çara baktı.
''Zehir olmadığını anlamışsınızdır, içinde bir kadehlik kaldı. Bu da sizin şerefiniz için, sizin payınızdır.'' dedi. Bir eliyle de ağzını siliyordu. Çar korktuğunu belli etmek istemiyordu. Eliyle ''iyi, getir'' işareti yaptı. Lenin, voktayı muhafıza verdi. Muhafız, Diğer muhafıza, o öbürüne, böylece şişe çara gidene kadar herkes birbirine verdi. (şişeyi.) Çar ellerinin titremesi korkudan belli olmasın diye, ellerini birbirine yapıştırmıştı. Şişeyi içmek için havaya kaldırdığında, ellerinin titrediği belli oluyordu. İki eliyle tutup dikti şişeyi Çar. Zaten içinde çok az miktarda votka kalmıştı. Bir dikişte bitirdi. Bitirmesiyle titremesi bir oldu. Herkes şaşkınlıkla çara bakıyordu. Çar işlerin yolunda olmadığını anladı.
'' Ne yaptın sen?'' dedi. Lenin güldü.
'' Birazdan öleceksiniz Çarım.''dedi. Çarın gözleri faltaşı gibi açıldı.
''Nasıl olur? Sen de içmiştin bu şişeden.'' dedi. Sesi boğuk geliyordu.
''Basit.'' dedi Lenin.
''İçine kendi icadım olan bir zehir koydum Çarım.'' dedi ve devam etti.
''Bu zehir, herhangi bir sıvıya karışmaz. Çok küçüktür görülmez. Geriye kalan votkada o vardı ve birazdan öleceksin.'' dedi. Cümleyi bitirmesiyle Çarın tahtından yere yığılması bir oldu. Çar ölmüştü. Çar ölünce, muhafızlar da ölmüş sayıldı. Herkes yere yığıldı. Lenin, artık muzafferdi. ''You are victorious!'' yazısı çıktı karşısına. (Age of Empires'in çıkış noktası da burasıdır.) Düşman olan bütün binalar ve insanlar, ''Aaagghh!'' sesi çıkararak öldü.


Lenin etrafı tarlalarla ve köylülerle donattı. Herkes çalışıyordu. Herkes mutluydu.
Bir köylüyü gördü sokakta. Onu gören herkes ''Selam olsun sana, yoldaş!'' diyordu. Köylüye döndü.
''Nasılsın?'' dedi Lenin. Köylü, Lenin'e döndü.
''Emrin?'' dedi. Lenin, domatesi gösterdi.
''Bundan bahçeye eker misin?'' dedi. Köylü,
''Yaparım.'' dedi.

Böyle gide gide Rusya büyüdü ve gelişti. Hayvan gidi toprakları oldu ve en güçlü devletlerden biri oldu. Lenin'in hakkı hiç ödenemedi. Ne Ruslar Lenin'i unutabildi, ne de Dünya...

Müneccimbaşı Heredot Efendi bildirdi.